15 Nisan 2008 Salı

Saklı Hazine, Gürcistan...

“İnsan bilmediği şeyden korkar” derler, ne kadar doğru. Gürcistan’a doğru ilerlerken bu ülke hakkında tek duyduğum şey ne kadar gelişmemiş olduğu ve satın alınacak hiçbirşey bulunmadığıydı. Zaten kılık kıyafet alacak halimiz yok ama, günde yaklaşık 10 kişinin yiyecek tüketimine yakın yemek yiyen Bryan ve ben yiyecek bulamama endişesi ile girdik Gürcistan’a.
Sarp Sınır Kapısı’nın hali içler acısıydı. Yıkık dökük, tam bir virane. Neyse ki çalışmalara başlamışlar, hale yola koyacaklarmış. Bryan’ın Türkiye vizesinin tarihi dolmuş, epey uğraştık. Halimize üzülen ve elinden geleni yapan polis müdürü Şakir Bey, bizi son noktaya kadar geçirdikten sonra ceketindeki armaları söküp bize verdi. “Bunları oğlum için yanınızda taşıyın lütfen” dedi. “Zaten bu yaptığınız onun için. Umarım o da büyüyünce sizin gibi iyi işler yapar”. Yapma Şakir Amca, zaten dokunsan ağlayacağım, Gürcistan’a hüngürdeyerek girdim. Armalar yanımda ve 25.000 kilometre de yanımda olacak Şakir Amca.
Gürcistan... Yemyeşil, tertemiz... Sahil boyunca çakıl taşlı kumsallar, bahçe içinde tek katlı evler... Çarpık yapılaşma hemen hiç yok. Son derece güzel korunmuş ve gelecek vaad eden bir yer olduğu daha ilk kilometrelerden belli.
Sarp’tan 25 kilometre sonra Batum’a girdik. İlk girişte bizi şantiyeler, karmakarışık bir trafik ve deli gibi birbirini sollayan arabalar karşıladı. “Bu şoförler sizinkinden de deli” dedi Bryan şaşkın şaşkın. Egzos kokusu ve hava kirliliği Karadeniz kıyılarının temizliğinden sonra çekilir gibi değil. Batum’a girer girmez Lonely Planet’tan bulduğumuz en ucuz otele, Otel Bebo’ya yerleştik. Gerçi sadece adı otel, aslında yaşlı bir kadının derme çatma evinde iki yatak. Tuvalet eski usül, evin dışında, sıcak su yok. İşin garip tarafı ev sahibinin çatır çatır Türkçe konuşmasıydı. Sonradan anladık ki Batum’un yarısı harika Türkçe konuşuyor. Sağa baksan Türk İşadamları lokali, sola baksan kuaför, yan çaprazda kebapçı. İyi ki de öyle... Yoksa Batum’da yemek yenecek tek bir yer bulamazdık. Gerçekten çok garip, etrafta minik kumarhaneler, cep telefonu mağazaları, birkaç giyim mağazasından başka pek birşey yok. Methini çok duyduğumuz Gürcü yemeklerinden tatmak yerine Türk işi kuru fasulye pilavları mideye indirdik.
Gürcistan içinde özerk bir bölge olan Adjara’nın Başbakan danışmanı olan Irakli Goradze ile buluştuk. Iraki sağolsun bize sunum yapabileceğimiz bir toplantı ayarladı. Toplantıya Çevre ve Doğal Kaynaklar Departmanı başından tutun, tüm medya ve bölgenin sivil toplum kuruluşları katıldı. Gördüğümüz tepki Türkiye’dekine çok benziyordu: “Daha önce hiç aklımıza gelmemişti, harika bir fikir”. Adjara özellikle eko-turizmi geliştirmek istediğinden ve son zamanlarda çok sayıda bisiklet turcusu bölgelerinden geçtiğinden bisiklet altyapısı fikri akıllarına yattı. Akşam Adjara TV’den arayıp bizim hakkımızda geniş bir dosya yapmak istediklerini söylediler. Sabah buluşup birkaç saat çekim yaptık.
Gürcistan ve Orta Asya, ekonomisi hızla gelişmekte olan bir ülke olduğu için BisikleTEMA için büyük önem taşıyor. Aynı zamanda Orta Asya, küresel ısınmanın etkilerinin en hızlı hisseden ve hissedecek olan bölgelerden biri. Küresel ısınma konusunda en büyük tehlikelerden biri, Çin, Hindistan ve Pakistan gibi gelişmekte olan ülkelerin artan gelirle birlikte değişen tüketim alışkanlıkları. Biz de Türkiye'de sadece bir nesil içerisinde enerji tüketimimizi en az birkaç katına çıkardık. Enerji üretimi, küresel ısınmanın en büyük sebebi durumunda. Kullandığımız, yediğimiz içtiğimiz, giydiğimiz herşey bir enerji aslında. İşte bu yüzden, özellikle altyapısı yeniden kurulan gelişmekte olan ülkelerde sürdürülebilir ulaşımın, sürdürülebilir ekonominin uygulamaya konması çok önemli. Bu çorbada bir tutam tuzumuz olabilirse ne mutlu bize...
Mutlu mesut bu güzel, tarihi dokusunu korumuş ve gelecek vaad eden şehirden çıkıp Tiflis’e dorğ pedal çevirmeye başladık. Batum-Kutaisi arasındaki yolun bisiklet turu hayatımda pedal çevirdiğim en güzel yollardan biri olduğunu söylemeliyim. Karadeniz sahili tamamen park ve asırlık ağaçlardan oluşuyor. Arada tarihi evler, virane saraylar... Hepsini yavaş yavaş restore ediyorlar ve birçok 5 yıldızlı otel inşaatı var. 5 sene içerisinde Gürcistan’ın dünya turizminde önemli bir yer edineceğini düşünüyorum.
Şimdilik Gürcistan çok ucuz. Birkaç kilo sebze 1 lari, yani nerdeyse 1 lira. Normal otel fiyatlarını bilemem ama bizimki iki kişi günlük 15 lariydi! Süpermarket değil bakkallar var. 80’lerdeki Türkiye’yi andırıyor.
Gürcistan Türkiye vatandaşlarından vize istemiyor. Bu sene bir Türkiye-Gürcistan Karadeniz turu yapın derim.
Tiflis’de görüşmek üzere,
Çadırın içinde yağan yağmurun sesinini dinleyerek keyif çatan Gizem, Bryan ve Maskot Doğa


14. Nisan
Tiflis’e vardık ama ne varmak... Ana yollardan çıkıp eşşek ve katırlarla devam edilen yollardan geçerek... “Neden?” diyeceksiniz, haklısınız, ben de bir kere bu yollara girdikten sonra kendime bu soruyu kaç defa sordum anlatamam... Tangır tungur, kemiklerimiz zangırdayarak, saatte 6 kilometre yol alarak geçirdik yaklaşık bir haftamızı... Amaaaa, Gürcistan’ın öyle taraflarını gördük ki, kemiklerimiz yerine oturduktan sonra geriye dönüp “iyi ki yapmışız” demedik değil. Tali yolların geçtiği Gürcistan, en dokunulmamış, en bozulmamış, en doğal Gürcistan. Hem doğası hem de insanları... Tarlaları sürmek için karasaban kullanılan, insanların katırların çektiği araçlarla gezdikleri, kışın köyden şehire tek ulaşımın tren olduğu yerlerden bahsediyorum arkadaşlar. Hava o kadar temiz ki her nefes alışınızda yeniden doğduğunuzu hissediyorsunuz. Yemeklerinizi evlerin önünde kendi bahçelerinden çıkan meyve sebzeleri satan köylü kadınlardan alıyorsunuz. Herşey yerli, ithal hiçbirşey yok. Bu hem ambalaj artıklarının azalmasına, hem de ürünlerin ulaştırılması için kullanılan enerjiden tasarrufa sebep olduğundan harika birşey. Kimse tek bir kelime İngilizce bilmiyor (arada sırada Türkçe konuşanlar çıkıyor ama). Yine de bu, sizi yemeğe veya ev yapımı şaraplarını içmek için evlerine davet etmelerine engel değil.
Tiflis inanılmaz bir yer. Çok güzel korunmuş, hala biraz döküntü ama beş sene sonra Kafkasya’nın Prag’ı olacak. Her taraf 5 yıldızlı otel inşaatı ile dolu. Eski şehrin dokusunu tamamen korumuş, tüm binaları şehir dışına atmışlar. Hoş ve turistik (eşittir pahalı) biryer. Yarın STK'larla ve konsolosluklarla toplantılarımız var. Ya bisiklet, ya da bisiklet!

Pahalı bir kafede bir kahve ısmarlayıp beş saattir bedava wi-fi kullanan Gizem ve Bryan

Not: Doğaya bir iyilik yapın ve bu yaz en azından kısa mesafelerde bisiklete binin. Yapabileceğiniz başka bir ufak ama önemli iyilikse naylon poşete hayır demek. Markete giderken yanınızda götüreceğiniz bir bez çantayla, doğadan her yıl yaklaşık 1000 tane naylon poşeti kurtarabilirsiniz.

Resimler: http://picasaweb.google.com/BisikleTEMA/

3 yorum:

nikto dedi ki...

Gizem ve Bryan... Gürcistan'da yanınızda olmak çok istiyordum ama olmadı. Bende Kapıdağ ve Sapanca'ya yakın Doğançay 'da kendimi avutuyorum. Yol durumu ile ilgili daha detaylı yazma şansın olursa sevinirim. Batum -Tiflis kaç günde alınır en iyi ihtimal sevgiler

EMRE TOK
www.geziyorum.net

Gizem Altın ve Bryan Nance dedi ki...

selam emre,
batum-tiflis yolu tamamen hangi yolu seçtiğine bağlı. ana yoldan gidersen sadece 5-6 gün sürer. ama karagauli'den tali yola girip avrupa'nın en büyük ikinci ulusal parkı olan bordzhomis'e gitmeni tavsiye ederim. tabii dağ bisikletiyle. yollar feci ama bir o kadar da zevkli :)
bizi güneydoğu asya'da yakala o zaman...
gizem ve bryan

Serkan Taşdelen dedi ki...

Yanınızdayız her zaman. Yolunuz açık olsun...