27 Şubat 2009 Cuma

Benim Bir Kartalım Var


Saros Körfezi adalarında dalmaya gidiyorduk. Kimsenin yaşamadığı, askeriyeye ait adaların semalarında her zamanki gibi binlerce martı çığlık çığlığaydı. İstenmediğimizi anlamıştık ama umurumuzda değildi. Su berraktı, görüş mesafesi iyiydi. Şnorkel ve paletlerimle suya atlamak için can atıyordum.

Biraz ileride suyun içinde birşey gördük. Hafifçe çırpınıyordu. “Yavru martı mı?” diye bağırdım babama, kıçtan takma motorun gürültüsünü bastırmaya çalışarak. Babam başını iki yana salladı, martı olamayacak kadar koyu renkliydi ve suya batmamak için çırpınıyordu. Kaptan babamın usta manevralarıyla yanına gidince bunun yırtıcı bir kuş olduğunu gördüm. Elimi uzatınca canının son kırıntısıyla kendini korumak için gagasını açtı. Isırılmamak için plaj havlusunu üstüne attım ve sudan çekip çıkardım.

Dalışı falan unutup eve gittik. Çok yorgun gözüküyordu kartalım. Yol boyunca “dayan, n’olur dayan” diye diye fısıldadım kulağına. Mavi göklerde yine kanat çırpacağına söz verdim. Yavrularına uçmayı öğretecekti uçurum kenarlarında. Daha yenecek bir sürü tombul tarla faresi ve tavşan vardı. Dayan...

Eve gittik ve duru suyla yıkadık kartalımı. Bahçede derme çatma bir kümes kurduk, içine bir tünek astık. Yemek yemiyordu, su içmiyordu. Daha önce yuvadan atılmış çok kuş bakmıştık. Kuşlar yemez içmezlerse ölmeye yatardı. Sonra kurtarılmazdı.

National Geographic’de görmüştüm, ince bir sopanın ucuna et takıp yırtıcı bir kuşu beslediklerini. Bryan uçtu gitti, kasaptan et ve ciğer alıp geri döndü. Yakaladık kartalımı, güçsüzdü, karşı koymadı. Babam zorla açtı ağzını, ben sopayla boğazından aşağı ittim ciğeri. Zorla su içirdim. Hep konuştum kartalımla.

Üç gün baktık kartalıma. Üç günün sonunda tüneğine koyduğumuz etleri kendi yiyordu artık. Elimizi kafesten içeri sokmayagörelim, kanatlarını açıp hemen saldırıyordu elimize. Canavar olmuştu, canavar! Mutluluktan içim içime sığmıyordu.

Kartalım güçlenince mavi göklere saldık onu, söz verdiğim gibi. İlk gün kulağına fısıldadığım gibi. Şimdi kartalımla aynı mavi göğü paylaşıyoruz. O, bir uçurum kenarında yavrularına uçmayı öğretiyor.

5 yorum:

Adsız dedi ki...

Günlerdir refresh ediyordum siteyi bakalım doğa dostumuz bu sefer ne yazcak diye :) Yüksek binaların arasında bu özelliğini kaybetmeyen nadir insanlardan Gizem Altın Nance..Kitaplarınızı okudum ikisinide çok beğendim :)Fakat birşey farkettim Dostum Pasifikte olaylar ayrıntılı değil Bir Bilet Al kitabınızdaki gibi sizinle birlikte gezmiş gibi olmuyor insan bunu nedenini merak ettim?Birde D&R buluşmanız kesinmi sitesinde bununla ilgili bir bilgi yok ama?

Doğayla Kalın..

Coskunca dedi ki...

Gizem Hanım,
Doğa ve bisikletsever biri olarak sizi ve sitenizi ilgiyle takip ediyorum. Yolda olcağınız günlerin yakın olmasını dilerim.

Gizem Altın ve Bryan Nance dedi ki...

merhaba adsız arkadaşım,
kitapları beğenmene sevindim. bir bilet al'ı yazarkenki amacım insanları yola çıkarmaktı, o yüzden bol bol detay verdim ki ağızlarının suyu aksın, çantayı toplayıp yollara düşsünler... dostum pasifik'teyse gidilen yerler değildi önemli olan, yabancı bir ülkede olmanın ve doğanın bana yaşattığı duygulardı. pasifik okyanusu kıyısında, lassen dağının zirvesinde yaşadığım duyguları başka biri ege kıyısında ve ılgaz dağında da yaşayabilsin istedim. o yüzden de detaya girmedim.
bence bir bilet al bir gezi kitabı ama dostum pasifik "doğa sevgisinde kendini bulma" kitabı.

ve coşkun bey size de teşekkür ederim. ben de tekrar yollara düşeceğim günleri dört gözle bekliyorum :)

sevgiler,
gizem

Gizem Altın ve Bryan Nance dedi ki...

d&r konusunda cevap yazmayı unutmuşum. d&r bana kesin dedi ama hala duyurusunu yapmadılar. pisiklet@gmail.com'dan haberleşelim...

Feride Nizamettin dedi ki...

Gözlerim doldu okurken, ne güzel ki kartalcık (eminim bu -cık ona pek uymadı:)))) sizle karşılaşmış.

Kucak dolusu sevgiler