18 Aralık 2008 Perşembe

Bir Bardak Su


Kazakistan bozkırlarında pedal çeviriyoruz. Sıcaklık 40 derecenin üstünde, topraklardaki tuzlanma boğazımızı yakıyor. Ve suyumuz bitmek üzere.

Bize katılan iki Alman bisikletçiyle birlikte bir evin kapısını çalıyoruz. Kapıyı açan adamdan su istiyorum. Adam uzun uzun gözlerimin içine bakıyor. Neden? O zaman daha bilmiyorum.

Adam birşey söylemeden içeri giriyor, yapacak başka birşey olmadığından kapıda bekliyoruz. Biraz sonra tekrar beliriyor adam. Elinde bi bardak su. Dört susuz ve yorgun bisikletçinin paylaşması için... bir bardak su.

O zaman dank ediyor işte. Susuz bu topraklar. Yanıyor. Yanlış sulama politikaları yüzünden Aral Gölü kurumuş, topraklar tuzlanmış. Küresel ısınma çölleri büyütüp aradaki vahaları yutuyor.

O zaman dank ediyor. Bu adam bize bir bardak su verdiği için o akşam bir bardak daha az su içecek.

Bazen boş işlere kafamı takıp üzüldüğümde, bana bir bardak su veren adamı, ellerinde bizdekinin binde biri olduğu halde bizden bin kat fazla şükreden Orta Asya insanlarını hatırlıyorum. Beni kendime getiriyor bu duygu.

Bisiklet turunun bana verdiği en büyük armağan bence bu. Umarım bu hissi hiçbir zaman kaybetmem.

3 yorum:

caglar dedi ki...

Yakında bu hale gelmeyiz inşallah...

Adsız dedi ki...

çevre politikası ve kafalar değişmezse bu yönde hızla ilerliyoruz :(

Adsız dedi ki...

Selamlar Gizem Abla,
Az ve öz bi ders verdin bize. Bazı olaylar karşısında hayatın verdigi dersleri görebilmek her insana ait bir özellik degildir.Siz dersi çıkarmakla kalmayıp bizlerede cok iyi anlatıyorsunuz.

Karadenizin ortasında dediklerinizi idrak etmek cidden çok zor. Taki kuraklıktan olmasa da belediye çalışması nedediyle evimize kadar gelen su bir günlügüne kesilsin. Fakat ne yazıkki toplum olarak kötü olayları çok çabuk unutuyoruz. Umarım elimizdeki bu paha biçilmez değerlerin kıymetini çok geç olmadan anlar, kendi kendimizin sonunu getirmeyiz.