18 Eylül 2008 Perşembe

KAZA




Kasabistan'da (yazım hatası değil!) bana çarpan düğün konvoyuyla hastane hastane dolaşmamın hikayesidir...

Kaza anını hatırlamıyorum. Hatırladığım en son şey, yol kenarındaki yaşlı köylü kadınlardan bal alıp sohbet ettiğimiz. Hava 42 derece, yol her zamanki gibi bozuktu. Asfaltın üzerindeki mazot yamalar sıcaktan erimiş, lastiklere yapışıyor, vıcık vıcık sesler çıkartıyordu. Alma Ata'ya 400 kilometre uzakta, kırsal alandaydık ve fazla trafik yoktu. Tüm Orta Asya'da adet olduğu üzere, arabalar bu bozuk yolda kelle koltukta, uçarak gidiyorlardı. Dolayısıyla Bryan'ın söylediğine göre araba bana çarptığında ben de uçan araçlar kervanına katılmışım!

Bana çarpan araç bir düğün konvoyunun ilk arabasıymış ve neyse ki durup beni karga tulumba köy hastanesine götürmüşler (ambulans mı, o da ne?!!). Teçhizatları açık yaralarıma tentürdiyot sürmekten ibaret olan bu yerde ona rüşvet buna rüşvet derken iki gün kalmışım. Gerekli makamları "gördükten" sonra düğün konvoyuyla yine karga tulumba Alma Ata'ya gitmişiz. Kazakistan'da düğün konvoyuyla hastane hastane dolaşmak gibi abes bir olay da ancak benim başıma gelebilirdi herhalde!

Ne doktor ne de hemşirelerin Türkçe veya İngilizce konuşmadığı Alma Ata devlet hastanesinde iki hafta kaldım. Arada sırada beyin tomografilerimi yatağımın üstüne bırakıp gidiyorlardı, biz de Bryan'la beyin fotolarıma bakıp "Haa bak bu resim çok iyi çıkmış, burası neden yeşil acaba?" şeklinde fikir yürütüyorduk. Birbirimiz dışında kimseyle aynı dili konuşamadığımız için bir süre neyim olduğunu da bir türlü anlayamadık. Bir çevirmen tuttuk ama onun çevirisi de raporlara bakıp "normal" demekten öteye gidemedi. Yataktan kalkamadığım için epey bir kırığım olduğunu hissediyordum ama neyim kırık anlamadığım için çatlamış leğen kemiği röntgenimi "Bu benim değil" diye yan yatakta yatan komşuma verişim aklımıza geldikçe güleriz Bryan'la. Sonra bir gün doktor yanıma gelip "Operasyon" dediğinde hiç gülmedik ama. Şoktan açılmış gözlerle "No operasyon" dedim ben de. "Yes operasyon" diye cevap verdi. Gurk! İşte o zaman en kısa zamanda Türkiye'ye dönmem gerektiğini yoksa Kazakistan'da ameliyat olup mok yoluna gitmemin işten bile olmadığını anladım.

İki hafta süren sayfalarca yazışmadan sonra sigorta şirketi Türkiye'den Kazakistan'a refakatçi doktor gönderdi. Alma Ata-İstanbul uçağında dokuz koltuk yatırıldı ve sedyeyle, doktor refakatinde Türkiye'ye geldim. Bisikletle geçtiğim yollardan ambulansla dönerek hastaneye yattım.




Hastanede dokuz kırığımın yanında bonus olarak boynumdaki iki şah damarın da yırtıldığını öğrendik. Kazakistan'da MR aleti olmadığı için atar damarlardaki yırtıkları görememişler, o yüzden de herhalde "elalem ameliyat etmedi demesin" diye kırıklarımı ameliyat etmeye karar vermişlerdi! Velhasıl kelam eğer Kazakistan hastanesinde "No operasyon, NO O-PE-RAS-YON!!" diye haykırıp doktorları hayatlarından bezdirmemiş olsaydım, sizlere Dost Hayalet Casper tadında başka dünyadan sesleniyor olacaktım.

Şimdi daha iyiyim. Kırıkların çoğu kaynadı ama damar yırtıkları için ağır ilaçlar alıp sürekli kan tahlili yaptırıyorum. En az bir yıl doktor kontrolündeyim ve en az iki yıl bisiklete binmem yasak. Bu arada "sağlık sponsorumuz" olacak Genel Sigorta'nın eksik poliçesi yüzünden bu tur için yıllardır biriktirmiş olduğumuz para da hastane masraflarına gitti. Kabul etmek zor ama... Zor!

Biliyorum, zaman gelecek, Kasabistan'da düğün konvoyuyla hastane hastane dolaştırılışımı torunlarıma anlatırken gülmekten takma dişlerim düşecek pat diye masanın ortasına! Ama şimdi... Şimdi hüzün var dostlar... Yıllardır hayalini kurduğum bebeğimdi bu proje. Üstelik hayal ettiğimden de iyi gidiyordu. Sadece Türkiye'de değil, Gürcistan, Azerbaycan, Özbekistan ve Kazakistan başkentlerinde de geniş katılımlı basın toplantıları, sempozyumlar yapmıştık. Çevre bakanları, başkan yardımcılarıyla toplantılar yapmıştık. Sunumlarımızı izleyen sivil toplum kuruluşları bisiklet projeleri hazırlamaya başlamışlardı. Biz varmadan sesimiz Avustralya'ya varmıştı, Avusturalya devlet radyosuyla aylık roportajlar yapıyorduk. Kolay değildi bu coğrafyayı bisikletle kat etmek, zorlanıyorduk zorlanmasına ama yaptığımız şeye tüm kalbimizle inanıyorduk, o yüzden gün boyunca ne kadar yorulmuş olursak olalım, her sabah kalktığımızda yüzümüzde kocaman bir gülümseme ve bacaklarda nereden geldiğini anlayamadığımız bir güçle uyanıyorduk.




Heyhat! Hayat devam ediyor be arkadaşlar. Çok ciddiye almamak lazım ama güzel mi güzel aşifte... Ve yapacak daha çok iş var. Yazılacak kitaplar, gidilecek yollar, sevilecek insanlar, döşenecek bisiklet yolları, durdurulacak orman yangınları, kurtarılacak göller, çevreci nasıl olunur dersi vermemiz gereken "çevrecinin daniskası" var... Kahvaltıda simit, yanında çay var... hem de ince bellide.




Uzun yol veya şehir içinde bisiklet kullanma, doğayla dost, basit yaşama notlarımı artık buraya yazacağım. Daha önce bisikleTEMA web sitesine yazmış olduğum blogları da burada yayınlıyorum.

Bisikletle kalın...

9 yorum:

Adsız dedi ki...

bir de yaşamak dedin de nefis boğaz manzarasına karşı, incebelliden çay içip, güllüoğlu hüpletmek var.:)

not:hangüsünü tercih ederdiniz baaayan ,cevizli mi kaymaklı mı??

Adsız dedi ki...

daha dün gece lüplettim gaymaklı baklavaları :) mmmmm.....

Adsız dedi ki...

hahahahhahah tophane günü hahahha
lüpleten var lüpletemeyen var :D

Adsız dedi ki...

ay pardon ya biran önce buluşalım da yiyelim diye sanırım gülü yerine günü yazmışım yani ne zaman yapacağız tophane günü? filan gibi:P

Adsız dedi ki...

Selamlar Gizem abla. Biz hala temanın sayfasından yeni haberlerini beklerken sen yeni sayfanda herzamanki gibi hayatla dalga geçercesine üslubunla yazmaya devam ediyosun.

Böyle ciddi ve iç karartıcı bir durumu okuyucusuna tebessüm ettirerek ifade edebilen kaç yazar var acaba?

Neyse büyük geçmiş olsun. Bu arada haberini aldınızmı bilmem. Sayenizde Ordu'nun bir bisiklet yolu var. Ne kadar teşekkür etsek azdır. Umarım birgün çabalarınızın ilk meyvelerinden olan bisiklet yolumuzda beraber pedallarız.

Kendinize çok ama çok iyi bakın.Ordu'dan bir istediğiniz olursa emredin yeter :)

bisikletcanavari@hotmail.com

Adsız dedi ki...

Selam Enes,
Sağol valla...
Ordu'daki bisiklet yolunu taa Özbekistan'dayken duymuş, Taşkent sokaklarında "heyoo heyoo" diye sevinmiştik :) Harika bir haber.
İyi bayramlar, herkese selam,
Gizem

Deniz Postacı dedi ki...

Gizemcigim cok gecmis olsun. Cook uzuldum ogrenince:( Ama icindeki dogal isik o kadar parlak ki... Bircok seyi gorup, anlamamizi sagliyor! Iyi ki varsin, yollar seni bekliyor!

Deniz Postacı

sezgihan dedi ki...

merhaba ,

geçmiş olsun , umarım en kısa zamanda sağlığınıza kavuşursunuz.

sevgiler.

Adsız dedi ki...

büyük geçmiş olsun
ne diyelim bu aşk, bu misyon zaten son bulmaz. daha geniş etkilere vesile olur bu uğurda, umarız..